|
Çalışma Hayatında Kadın |
06-11-2023 |
ÇALIŞMA HAYATINDA KADIN
Sosyal bir varlık olan insana toplum içindeki farklı durumlarla, farklı statülerle, aile ilişkileriyle, dost ve grup ilişkileriyle ya da sadece biyolojik özelliklerle tanımlanan sorumluluklar, duygular ve davranışların tümü rol diye adlandırılıyor. İnsan olmak, kadın olmak, evlat olmak, kardeş olmak, dost olmak, eş olmak, anne olmak, evin işlerini yapan ve evi çekip çeviren kişi olmak… Bu rollerin bazıları biyolojileri, bazıları sosyal ilişkileri, bazıları da toplumsal tutumlarla kadınlara veriliyor ve genelde kadınlar, bütün rollerini denge içinde devam ettirmeye çalışıyorlar. Eş olduktan sonra da ailelerinden kopmamaya, evlat rolünü de götürmeye çabalıyorlar ama bazen roller arasında çatışmalar yaşanabiliyor. Hayattaki bu rollerin birbirini engelleyecek ya da bir rolün varlığının diğer rolü olumsuz etkileyecek nitelikte olması ve bunun sonucunda iki rolün dengelenmesi güç duruma gelmesine rol çatışması deniyor. Farklı beklentiler ve algılar, yeni sorumluluklar, değişen ihtiyaçlar, zaman yönetimi konusundaki sıkıntılar rol çatışmalarına neden olabiliyor.
Yıllarla beraber kadınların okuma oranları, eğitim seviyeleri ve buna bağlı olarak işgücüne katılımları yükseliyor. Son araştırmalar göre toplam işgününün %30undan fazlasını kadınlar oluşturuyor, bu da kadına yeni bir rol yüklüyor: çalışan olmak. Peki, bu yeni rol kadınları ne kadar etkiliyor? Bireysel hayatlarında ve evliliklerinde olumlu ya da olumsuz nasıl değişikliklere neden oluyor? Diğer rolleriyle ne derece uyumlu ve ne derece çatışıyor? Toplum kadının sahip olduğu bu role nasıl bakıyor? Ve tersten bakılırsa, kadının aile ve toplumdaki rolü, çalışan rolünü ne ölçüde etkiliyor?
Kadının Çalışan Rolü
Kadının çalışıp çalışmaması toplumda hala en çok tartışma yaratan konulardan biri. Bunun en önemli nedenlerinden biri annelik rolü ile çalışan rolünün çatıştığına yönelik iddialar. Bir kesim kadının çalışmasının annelik, eşlik ve evdeki rollerini aksatacağını düşünürken; diğer kesim kadının çalışmasının ekonomik özgürlüğünü elde etme, kendi yetenek-ilgi alanlarına yatırım yaparak yükselme, güçlü bir öz saygı geliştirme açısından gerekli olduğunu düşünüyor. Kadınlar ve çalışma hayatları ile ilgili yapılan araştırmalar genelde üç ana başlıkta inceleniyor. Bunlar: (1)Kadının çalışma kararını etkileyen ailesel, tutumsal, yapısal ve toplumsal nedenler, (2) annenin çalışmasının çocuğun üzerindeki etkileri ve (3) aile üzerindeki etkileri. Peki, kadının çalışma kararını etkileyen ailesel, tutumsal, yapısal ve toplumsal nedenler neler?
Yapılan araştırmalara göre eğitim seviyesi kadının çalışma kararını etkileyen en önemli faktörlerden biri. Eğitim seviyesi yükseldikçe, kadınların işgücüne katılım oranları da yükseliyor. Eğitimli kişiler evlenmeden önce de, evlendikten sonra da, çocukları olduktan sonra da çalışmayı tercih ediyorlar. Evdeki çocuk sayısı ve çocukların yaşları da kadının çalışma kararı üzerinde etkili. Birden fazla çocuğu olan ya da çocukları küçük olan kadınlar, ekonomik anlamda çalışmaya zorunlu değillerse çocukları okul öncesi eğitime ya da ilkokula başlayana kadar çalışmayı erteleyebiliyorlar. Araştırmalar gösteriyor ki özellikle anneliğin ilk yılı kadınlar için karışık geçiyor ve kadınlar kendi kimliği, kendi ihtiyaçları ile eşinin, bebeğinin ve toplumun beklentileri arasında çatışma yaşıyor. Kendilerini kişisel ve profesyonel olarak feda edebiliyorlar. Ekonomik etkenler, eşin geliri ve eşin kadının çalışmasına bakış açısı da kadınların iş hayatına girmesi üzerinde önemli etkiye sahip. Çocuk bakım tesislerinin yokluğu, katı çalışma zamanları, yerinde ve uygun çocuk bakımı olmaması, iş yerindeki ayrımcı tutumlar kadının çalışmasını olumsuz etkileyen özellikler arasındayken; evin işe yakınlığı, yarı zamanlı ya da esnek çalışma saatleri, çalışma şartlarının uygunluğu olumlu etkileyen özellikler arasında.
Çalışan Kadının Annelik Rolü
Kadınların en çok çatışma yaşadıkları iki rol: annelik ve çalışan olmak. Kendi ilgilerini, yeteneklerini geliştirip işinde ilerlemek isteyen kadın aynı zamanda gününün büyük bir kısmını çocuklarıyla geçirmek, onların bütün gelişim basamaklarında, yaşadıkları küçücük değişimlerde bile yanında olmak istiyor. Kendi profesyonel yaşamı ve bireysel ihtiyaçları ile çocuğu arasında denge kurmaya çalışmak çaba gerektiren bir süreç. Annelik çok güçlü bir rolken ve bir kadın için çocuğunu evde bırakıp her gün işe gitmek yeterince zorken; bir de toplumdaki annenin çalışmasının çocuğun üzerinde olumsuz etkileri olduğu düşüncesi, çalışan annenin kendini suçlu hissetmesine neden oluyor. Bu da kadının daha fazla stres altına girmesine, yanında olmadığı zamanlarda çocuğunun başına gelen en küçük bir şeyde bile suçlulukla karışık aşırı tepkiler vermesine, iş adaptasyonunun düşmesine, kendini içten içe yetersiz bir anne olarak hissetmesine neden olabiliyor.
Toplumdaki çalışan annelerin çocuklarının olumsuz etkilendiği kanısı, bilimsel araştırmalar tarafından çoğu zaman desteklenmiyor. Çalışan ve çalışmayan annelerin ilköğretim, lise ve üniversitede okuyan çocukları ile ilgili bu zamana kadar birçok araştırma yapılmış. Okul öncesi çocuklarda bu araştırmalar çocuklardan geri dönüş almadaki zorluk ve sonucu etkileyen birçok faktör olması sebebiyle çok daha seyrek yapılıyor. Okul öncesi eğitim gören çocuklarda yapılan bir araştırmaya göre çalışan annelerin çocukları, çalışmayan annelerin çocuklarına göre toplumsal kadın-erkek rollerine karşı daha az gelenekçi oluyorlar.
İlköğretimde okuyan çocuklarda yapılan bir araştırmaya göre, çalışan annelerin çocukları - özellikle de kız çocukları- toplumsal cinsiyet rolleriyle ilgili daha az kalıp yargıya varıyorlar. Çalışmayan annelerin çocukları daha yetişkinlere yönelik ve yetişkinlerin standartlarına uyarken; çalışan annelerin çocukları daha arkadaşlarına yönelik, daha az onaylanma bekleyen ve yenilikçi olmaya yatkın oluyorlar. Çalışan ve çalışmayan annelerin çocuklarının okul başarısı konusunda herhangi bir anlamlı fark bulunmamış.
Annenin çalışması, ergenlerin toplumsal cinsiyet rollerinin genişlemesine, evliliklerinde de eşin çalışmasına daha olumlu bakmalarına, ilerdeki kızlarının okuması ve çalışması yönünde pozitif algıya neden oluyor. Başka bir araştırma annenin çalışan rolünün anne ve ergen etkileşimi ve ergenlerin kişilik gelişimi üzerindeki etkisini araştırıyor ve erkekler için anlamlı farklılık bulamıyor. Annesi çalışan kız çocuklarının ise çalışmayanlara göre kendini daha yalnız hissettiğini buluyor. Bu alandaki bir diğer araştırma annenin çalışması-çalışmamasından çok toplumun tutumu, annenin kendine bakış açısı, annenin eğitim seviyesi, annenin çocuk yetiştirme ve çocuk psikolojisi alanındaki bilgisi gibi konuların çocuk üzerinde çok daha etkili olduğunu savunuyor.
Hemen hemen her araştırma çalışan annelerin üniversite seviyesindeki çocuklarının toplumsal cinsiyet rollerinde daha az tutucu, kadının çalışmasını daha destekleyici olduğu gösteriyor. Çalışan annelerinin kızlarının da çalışmaya daha odaklı, kendine gelecek kariyer konusunda daha güvenli olduğu sonucuna varılıyor.
Kadınların Çalışması ve Aile Yaşamı
Çalışan kadın birçok rolü dengelemeye çalışıyor ama çoğu zaman bu onda büyük bir strese neden oluyor. Hem çocukların bakımı hem ev işleri hem eşi ile olan ilişkileri hem de çalışma hayatı arasındaki dengeyi kurmak kadınlar için oldukça zorlayıcı. Özellikle de çocuk bakımı ve ev işleri konusunda sorumlulukları eşit olarak paylaşacakları bir eşleri yoksa. Araştırmalar gösteriyor ki, kadınlar bu kadar rolü kendileri üstlenmeye çalıştıklarında kariyerlerinden ve iş hayatlarından ödün vermeye başlıyorlar. Özellikle hem kadının hem erkeğin çalıştığı ailelerde, kadınlar çocukları büyüyene kadar kendi kariyerlerinden taviz veriyor ve bu süreçte erkekler kariyerlerinde daha da ilerliyorlar. Çünkü annelik, evi çekip çevirme ve çalışma rolleri kadında bir çatışma yaratırken; erkekler çok az bu çatışmayı yaşıyor. Araştırmalar gösteriyor ki ev işleri, çocuk bakımı gibi roller erkek ve kadın arasında ortak sorumluluklarla, adil şekilde paylaştırıldığında kadının rollerini dengelemesi kolaylaşıyor, bu çalışma stresini ve çocuğa yansıyan stresi de azaltmış oluyor.
Yine bir araştırmaya göre annelikten ve iş hayatından doyum ve memnuniyet elde eden kadın için rol çatışması azalıyor ve her rolü de dengeli şekilde yapmaya başlıyor. Ve son olarak çalışan ya da çalışmayan kadınların aile mutlulukları arasında herhangi anlamlı bir fark bulunamamış. Çalışmayan kadınlar çalışan rolünü getirdiği stresten uzak, annelik rolleriyle mutlu olurken; çalışan kadınlar rol çatışması stresine rağmen, kendilerine ait işleri olduğu, ekonomik bağımsızlıkları ve yeteneklerini geliştirebilecekleri alanları olduğu için mutlular.
BEKAD İnsan Kaynakları Yönetim Dergisi