|
Bir Savunma Mekanizması Olarak ''Özgüven Sorunu'' |
21-02-2019 |
BİR SAVUNMA MEKANİZMASI OLARAK ''ÖZGÜVEN SORUNU''
Özgüven sorunu bugün milyonlarca insanın muzdarip olduğu bir durumdur ve kişilerin hayatlarını fiziksel, duygusal, mesleki, ailevi, akademik, sosyal ve ekonomik alanlarda oldukça olumsuz etkileyebilmektedir. Ben de bu makalede özgüven sorununa farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak istiyorum. Her ne kadar bir “sorun” olarak tabir edilse de aslında başvurulmak zorunda kalan bir savunma mekanizması olan “özgüven sorununu” mümkün olduğunca herkesin anlayabileceği bir dille analiz etmeye çalışacağım ve bu sorunun çözümüne yönelik bazı yöntemlerden bahsedeceğim.
Kelimelerin kökeni -etimolojisi- bazı kavramların içerik anlamını kavrayabilmek için bizlere çok değerli ipuçları verir. Bu manada, özgüvenin ne anlam ifade ettiğini anlayabilmek için kelime kökenini dikkatlice incelememizde fayda var. “Özgüven”, “Öz” ve “Güven” kelimelerin birleşmesinden oluşan bir sözcüktür. “Öz” kelimesi Türk Dil Kurumu’nun güncel Türkçe sözlüğünde: “Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı.” olarak geçmektedir. Aynı sözlükte “Güven” kelimesi ise: “Çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat” olarak geçmektedir. Bu anlamlardan da anlaşılacağı üzere, her insanın bir benliği ya da bir özü vardır ve bu özüne kuşku duymadan inanması ya da inanamaması diye bir durum söz konusudur. Bu durumda özgüveni de “kişinin kendi özüne inanması” şeklinde ifade edilebilir.
Peki, neden bazı insanlar kendi öz’üne inanamaz ya da güvenemez veyahut ta kendi öz’üne güvenen kişilerin diğerlerinden farkı nedir?
Topluluk önünde konuşamama, belli ortamlarda çekingen davranma gibi durumlardan şikâyetçi olan genç bir erkek danışanım, yaşadığı bu özgüvensizlikle ilgili bana şöyle bir paylaşımda bulunmuştu:
“Aslında topluluk önünde konuşamamayı gerektirecek hiçbir durum yok, hitap edeceğim kitle benden alt bir eğitim ve sosyokültürel seviyede ve onlardan bana karşı herhangi bir yargılama ya da eleştiri gelmeyeceğinden eminim ayrıca konuşma yapacağım konuya dair tüm içeriğe de oldukça hâkimim ve gelebilecek tüm soruları cevaplayabileceğimi de düşünüyorum. Ama tüm bunları bilmeme ve sahneye çıkmadan defalarca kendime hatırlatmama rağmen her defasında yine aynı şey oluyor. Ne zaman topluluk önüne konuşmak için çıksam, tüm dikkatini bana yöneltmiş bir toplulukla göz göze gelsem; tüm vücudumu bir sıcaklık kaplıyor, ağzım kuruyor, elim ayağım titremeye başlıyor ve zihnim adeta bir tutulma yaşayarak söylemek istediklerimin hepsi aklımdan çıkıp gidiyor...”
Bu paylaşımdan anlaşılacağı üzere özgüven sorunu yaşayan insanların kendi içlerinde kontrol edemedikleri bir takım duygular söz konusudur, ne kadar çabalasalar da benliklerin bir parçası bazı ortam ve durumlarda yoğun bir kaygı, korku ya da panik gibi duygular hissetmekteler. Hissettikleri bu duygular da onların benzer ortamlarda benzer tepkiler vermelerine neden olmaktadır.
Psikolojide kişinin hissettiği herhangi bir duygunun -olumsuz olsa dahi- mutlaka o kişi için bir işlevi olduğu kabul edilir. Peki, belli ortam ve durumlarda kişilerin bu tarzda bir özgüven sorunu açığa çıkmasının kişi açısından işlevi ne olabilir. Bu sorunun cevabını öğrenmek için savunma mekanizmaları ve onların benliği korumaya yönelik olan işlevlerini iyi idrak etmek gerekir.
nsan benliğinin oldukça önemli işlevlerinden biri de maruz kalınan çeşitli engellenmeler ya da çatışmalar karşısında bilinçdışı geliştirilen savunma mekanizmalarıdır. Savunma mekanizması sayesinde kişi, bilince çıktığı vakit onu oldukça rahatsız edecek ya da benliğine zarar verebilecek nitelikteki bilinçdışı duygudan ya da düşünceden benliğini belli oranda korur. Örneğin bilincimize çıkardığımız vakit onlarla baş etmekte zorlanacağımız bir takım duyguları bilinçdışımıza bastırmamız, zaman zaman başvurduğumuz bir savunma mekanizmasıdır. Aynı şekilde bilinçdışımızda mevcut olan ancak bilince çıkardığımız vakit kabul etmekte zorlanacağımız herhangi bir duygumuzu ya da düşüncemizi başkalarına yansıtarak bu konuda onları suçlar ya da yargılar şekilde davranmamız “yansıtma” savunma mekanizmasının açığa çıkardığı bir durumdur. Bu örneklerden anlaşılacağı üzere, hayatımızın farklı alanlarında çok çeşitli savunma mekanizmaları kullanarak aslında hissedebileceğimiz bilinçdışı olumsuz duyguları kontrol altına alırız ve benlik bütünlüğümüzü korumaya çalışırız. Ancak sorun şu ki başvurmak zorunda kaldığımız bazı savunma mekanizmaları bizde geçici kontrol durumunu sağlarken bizi başka alanlarda kısıtlayabilir. Örneğin, bizi kendi öz benliğimizi yabancılaştırabilir, ruhsal enerjimizin fazlaca tükenmesine neden olabilir, ilişkilerimizde çatışmalara yol açabilir ya da yaşamdan alacağımızı doyumu aza indirebilir.
Savunma mekanizmaları ile ilgili bu kısa bilgilendirmelerden sonra asıl konumuz olan özgüven sorununun savunma mekanizması kavramı ile bağlantısına değinmek istiyorum. Özgüven sorunu her ne kadar kişilerin hayatlarında bir problem olarak görünse de aslında özgüvensiz şeklinde davranmanın en temelde bir savunma mekanizması olduğunu söyleyebilirim. Hayatlarında özgüven sorunu yaşayan kişilerin, kişilik yapılanmalarını incelediğimizde derinlerinde değersizlik, yetersizlik ya da güvensizlik gibi duyguları yoğun hissettiklerini görüyoruz. Bu olumsuz duygular, gelişimlerinin kritik dönemlerinde -özellikle 0-3 yaş aralığında- ebeveynlerinden tarafından hissettirilmiş olabilecekleri gibi sonraki dönemlerde yaşadıkları özgüveni zedeleyici travmatik bir takım olayların sonucunda da oluşmuş olabilmektedir. Dolayısıyla, özgüven sorunu yaşayan hemen herkesin yaşamlarında bu soruna neden olmuş farklı yaşantılar ve olumsuzluklar mevcuttur ve bu yaşantılar benliklerinde “değersizlik”, “yetersizlik” ya da “güvensizlik” gibi duygularla kodlanmış bir şekilde varlığını devam ettirmektir. Aradan belli zamanın geçmiş olması çok ta önem arz etmez zira bilinçdışındaki zaman algısı bilincinkinden çok farklıdır ve çözümlenememiş her yaşantı ya da travma, fırsatını her bulduğunda -aradan uzun yıllar geçse bile- kendini belli etme eğilimindedir. İşin özü, her insanın aslında bir yetişkin benliği olduğu gibi bilinçdışında konumlanmış bir de çocuk benliği bulunmaktadır diyebiliriz. Bu çocuk benliği, bazılarımızda kendini değerli, yeterli ve güvende hisseden bir konumda iken bazılarımızda ise ruhsal olarak son derece kırılmış, örselenmiş, yaralı bir durumda olabilir. Bu bağlamda, dışarıdan özgüven sorunu gibi gözüken duygu, düşünce ve davranışlar aslında kişinin benliğindeki “yaralı çocuğa” tekrardan bir travma yaşatmama çabasından başka bir şey değildir. Kişinin özgüven sorunu ona, benliği için risk teşkil edebilecek belli ortamlarda ya da kişiler arasında suskun ya da pasif kalarak kendini savunma imkânı sunar. Bu sayede değersizlik, yetersizlik ya da güvensizlik gibi duyguları yeniden hissetmemeye yönelik ruhsal sistem bir nevi önlem almış olur.
Bana, özgüven sorunu ile başvuran danışanlarıma önce olayın bu yönünü fark ettirip aslında bir sorun gibi görünen bu davranışlarının onları birçok zaman hissedebilecekleri olumsuz duygulardan koruduklarını göstermeye çalışıyorum. Bu sayede “özgüven sorunları” savaşması gereken bir durumdan ziyade öncelikle kabul edilmesi hatta bir teşekkürü hak eden bir savunma mekanizması olduğunu idrak ettirmeye çalışıyorum. Bundan sonraki aşamada ise bilinçdışında yer etmiş “yaralı çocuğun” neler yaşamış olabileceği konularını irdeleyip onu mümkün mertebe daha güvende, değerli ve yeterli hissettirecek bir seviye getirmeye yönelik görüşmeler ve müdahalelerde bulunuyorum. Süreç içerisinde bunu başardığımız zaman da kişi, özgüvensizlik kalkanını bir savunma olarak kullanmaktan vazgeçiyor.
Özgüveni geliştirecek yöntem ve uygulamalar
Her ne kadar özgüven sorunu en temelde bir savunma mekanizması olarak açığa çıkıp bizi birçok riskten ve tehlikeden korusa da hayatlarımızın farklı alanlarında kısıtlamalar ve kayıplar yaşamamıza neden olabilmektedir. Başkalarına “hayır” diyememek, gerektiğinde hak iddia etmekte zorlanmak, fırsatları kaçırmak, gitgide yalnızlaşmak, yaşamdan ya da insan ilişkilerden keyif alamamak bu kayıplardan bazılarıdır. Dolayısıyla özgüven sorunu; kişinin daha kaliteli bir yaşam sürdürebilmesi, diğer insanlarla içten ve samimi ilişkiler geliştirebilmesi, kendini gerçekleştirme yolunda ilerlemesi için çözümlenmesi gereken bir durum arz eder. Dolayısıyla, bu başlık altında özgüveni sorunu çözmeye yardımcı olacak bir takım yöntem ve uygulamalara değinmek istiyorum.
Her insanın hissettiği özgüven sorununun düzeyi, kişilik yapılanmasına ve geçmişte yaşadığı travmatik olayların türü ve şiddetine göre farklılık arz edebilir. Bu sorunu uzun süreli ve yoğun bir şekilde hisseden kişiler için yapılandırılmış ve sadece bugünü değil çocukluk yaşantılarını da ele alan psikodinamik yönelimli bir psikoterapi süreci oldukça etkili bir yöntemdir. Psikoterapi sürecinin dışında, kişinin bu sorunu konusunda kendi iradesi ve çabası ile zamanla pekâlâ bir gelişim göstermesi mümkündür ki bunun örnekleri toplumda bolca bulunmaktadır. Bireysel anlamda uygulandığı ve içselleştirebildiği takdirde etkili olabileceğini düşündüğüm yöntemlere bu kısımda yer vermek istiyorum.
Özgüvenin gelişebilen bir özellik olduğuna dair bir inanca sahip olmak: Kişi geçmişinde neler yaşamış olursa olsun alabilecekleri gerekli destek ve sergileyecekleri irade ve çaba ile mevcut olumsuz kişilik özellikleri değiştirme ve geliştirme gibi bir özelliğe sahiptir. Bunun binlerce örneği bulunmaktadır. Dolayısıyla özgüven de geliştirilebilen bir kişilik özelliği arz eder ancak bunun için ön koşul bu durumun değiştirebilir bir unsur olduğunu kabul etmek olacaktır. “Ben de böyle bir insanım” ya da “bu özelliğimi bu saatten sonra değiştiremem” gibi ön kabuller bu konuda bir değişim ve gelişim konusunda bir direnci açığa çıkaracaktır.
Özgüven ve psikoloji konularında temel bilgiler edinmek: Kendimizde değiştirmek istediğimiz herhangi bir özelliğimiz hakkında temel bilgi ve donanıma sahip olmamız oldukça önemlidir. Dolayısıyla, kişinin asgari düzeyde bile olsa insan psikolojisi, çocukluk yaşantılarının bugüne olan etkileri; özgüven sorunlarının kaynağı, etkileri ve çözüm yolları hakkında bilgi sahibi olması bu konuda bir değişim ve gelişim göstermesi açısından son derece önem arz eder.
Gözleyen Ben’i devreye sokmak: Gözleyen Ben, her birimizde bir potansiyel olarak bulunan bir benlik parçamızdır ve gerektiğinde kendi duygu, düşünce ve davranışlarımıza dışarıdan bakabilmeye; onları düzenlemeye, değiştirmeye ve geliştirmeye imkân tanır. Hayatlarında özgüven sorunu yaşayan insanların bu soruna neden olan duygu, düşünce ve davranışlarını gözlemlemesi, özgüven sorunlarının açığa çıkartıcı olaylara ve kişilere yüklediği anlamlara dışarıdan bakabilmesi son derece önemlidir. Bu sayede kişi, tüm bu unsurlar arasında mantıklı bağlantıları kurarak mantık dışı olarak gördüklerini artık sergilememe yönünde bir adım atabilir, duruma daha sağduyulu bir zeminden bakabilme gibi bir bakış açısı geliştirerek özgüven sorunu konusunda da zamanla ilerleme kaydedebilir. Psikoterapi süreci, düzenli meditasyon yapmak, çeşitli zihin egzersizleri Gözleyen Ben’i geliştirici bir takım yöntem ve uygulamalardır.
Özgüven konusunda başkalarını rol model almak: Başkalarını taklitten daha farklı bir durum arz eden rol model almak, bir kişinin olumlu ya da olumsuz bir takım özelliklerini gözlemledikten sonra onları zamanla dönüştürerek içselleştirerek kendi kişiliğimizin bir parçası haline getirmemizdir. Bugün, kendi kişiliğimizdeki birçok özelliği aslında çevremizde yakın temas halinde olduğumuz kişileri rol model alarak geliştirdiğimizi söyleyebilirim. Özellikle aile bireylerimiz bu konuda üzerimizde etkili olmuşlardır. Dolayısıyla, yaşadığımız özgüven sorunun kaynağı geçmişte rol model aldığımız -annemiz, babamız, ağabeyimiz, ablamız gibi- kişilerin de bu böyle bir sorun yaşıyor olmasından da kaynaklanabilir. Ancak rol model alınarak kişiliğe dâhil edilen özelliklerin değişmeyeceği gibi bir şart bulunmamaktadır. Bu bağlamda, kişinin özgüveni gelişmiş kişilerin hal ve hareketlerini gözlemlemesi, bu tarz kişilerle mümkün olduğunca birada olup onlarla vakit geçirilmesi de özgüveni geliştirici bir etki yaratabilir. Bu yöntem, özellikle özgüven sorunu yaşayan ergenlerde oldukça etkili olabilmektedir.
Güçlü tarafları ortaya çıkarmak: Her insanın yeterli ya da yetenekli olabileceği durumlar sınırlıdır. Kimisi resim de başarısız bir konumda iken sporda üst düzey bir yeteneğe sahip olabilir. Bir başkası müzikte inanılmaz yeteneklidir ancak el becerisi gerektiren işleri yapmakta çok zorlanabilir. Dolayısıyla, bazı alanlardaki yetersizliklerimiz bizim kişilik olarak topyekûn yetersiz olduğumuz anlamına gelmez. Yetersiz ya da yeteneksiz olduğumuzu bildiğimiz alanları kabul etmek sağlıklı bir insan davranışıdır ve ruhsal bir olgunluğun göstergesidir. Özgüven sorununun, ana nedenlerinden biri de kişinin belirli alanlardaki yetersizliklerini aşırı genelleyerek bu durumları sanki bir kişilik yetersizliği olarak algılaması neticesinde, aslında biraz gayretle başarılı olabileceği alanlardan da kendini geri çekmesidir. Oysa yetenekli olduğumuz ya da başarılı olabileceğimiz alanlar bizim özgüvenimizi de olumlu yönde etkileyebilir. Bu bağlamda, deneme yanılma yoluyla yetenekli olabileceğimiz alanları keşfetmek; bu alanlar üzerinde çalışmak, üretmek ve kendimizi geliştirmek özgüvenimizi de çok olumlu anlamda etkileyecektir.
Özellikle, eğitimim sistemimizdeki başarılı olmanın kriterinin matematik ya da fen gibi sayısal derslerde başarılı olmayı gerektirdiğine dair oluşturulan yanlış algı, eğitim öğretim hayatında bu alanlarda yeteneği olmayan kişilerin özgüvenini son derece olumsuz etkileyen sonuçlara yol açmıştır. Bu bağlamda, bu durumdan etkilenmiş çocukların ve gençlerin, yetenek sergileyebilecekleri resim, müzik, spor ya da sözel dersler gibi farklı alanlara yönlendirilmesi; zedelenen özgüvenlerinin yerine gelmesi açısından etkili sonuçlar doğurma olasılığı yüksektir.
Yeni deneyimler yaşamak: Kişinin, kendi özgüven sorununu çok iyi analiz etmiş olması, bu konuda teorik anlamda birçok bilgi ve donanıma sahip olması ve kendisini dışarıdan gözlemleme becerisi geliştirmiş olması özgüvensiz tutumlarını değiştirebilmek için tek başına yeterli olmayabilir. Tüm bunların yanı sıra kişinin kendisine yeni deneyimler yaşatması da oldukça önemlidir. Burada yeni deneyimden kasıt, sorun yaşanılan olay ya da durumlar karşısında -konudan kaçınmak yerine onun üzerine giderek- her daim verilen tepkilerden daha farklı ve olgun bir tepkiyi vermek yönünde bir tutum sergilemektir. Örneğin, topluluk önünde konuşmaktan zorlanmak çözmemiz gereken bir özgüven sorunu olarak karşımızda duruyorsa, böyle bir ortamda konuşmaktan kaçınmak yerine özellikle konuşmak için bu tarz ortamlar oluşturmak ya da bu tarz ortamlarda bulunmak, kişinin kendisine yeni bir deneyim yaşatmaya yönelik bir davranışa örnek gösterilebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bunu yaparken kolay olaydan zor olana doğru sistematik bir ilerlemeyi gözeten bir yöntem seçilmesidir aksi takdirde tekrardan bir travmanın yaşanması kişinin özgüven sorununun çözümünü zorlaştırabilir. Buna mahal vermemek için özgüven konusunda en az sorun yaşanılan ortamlardan başlayarak en çok sorun yaşanılana doğru sıralı bir liste oluşturulabilir. Başlangıç aşamasında en az sorun yaşanılandan başlayarak -sorunun üzerine gitmek suretiyle- kişi, kendisine o konuda yeni deneyimler yaşatabilir. Bu sorunla ilgili bir ilerleme kaydettiğini kabul ettiğinde listedeki bir sonraki aşamaya geçiş yaparak o konuda da yeni deneyimler yaşamak için çaba sarf edebilir. Bunu yaparak, özgüven sorunu konusunda zamanla ilerleme kaydetmesi kaçınılmaz bir hal alır.
Sonuç
Her insanın bu hayatta bir birey olmak ve kendini gerçekleştirmek gibi misyonu bulunmaktadır. Bunu sağlamak için de mevcut yeteneklerimizi keşfedip potansiyelimizi hayata aktarmaya ihtiyaç duymaktayız. Ancak özgüven sorunu, kendimizi gerçekleştirmemizin önünden çözülmesi bekleyen büyük bir engel olarak durabilmektedir. Yaşadığımız özgüven sorunu bir kader değil geçmişimizde yaşadığımız olumsuz deneyimlerimizin sonucunda bir savunma mekanizması olarak geliştirmek zorunda kaldığımız bir davranış örüntüsüdür. Dolayısıyla kendimizi yakında tanımamız; bilinçdışımızda mevcut olan bir takım duygu, düşünce ve davranışlarımız konusunda bir içgörü geliştirmemiz; bu konularda mümkün olduğunca bilgi sahibi olmamız ve irademizi devreye sokarak kendimize bu konuda yeni deneyimler yaşatmamız sayesinde özgüven sorunumuz çözümlenebilir. Böylelikle, kendimizi gerçekleştirme yolunda emin adımlarla ilerleme fırsatı bulabiliriz.
BEKAD İnsan Kaynakları Yönetim Dergisi